Sayfalar

22 Ekim 2015 Perşembe

TÜİK'e sahip çıkalım

1926 yılında kurulan Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Cumhuriyet tarihiyle yaşıt ve köklü bir geleneğe sahip teknik bir kurumdur. TÜİK, üretilen verilerin doğruyu yansıtmadığı ve siyasi iradeye göre hareket ettiği yönde eleştirilmektedir. Bu da TÜİK’in kurumsal imajına çok zarar vermektedir. Çünkü insanlar, olumsuz haberlere daha çabuk inanma yönünde eğilim göstermektedir. Öyle görünüyor ki, olumlu bir habere gösterilen eleştirel yaklaşım, olumsuz haberler için pek gösterilmemektedir. Olumsuz bir imajı düzeltmek de çok zaman ve emek gerektirmektedir.
Toplumda halen “siz pinpon topu ile enflasyon hesaplıyorsunuz” diyen insanlarla karşılaşmaktayım. Zamanında yayılan olumsuz ve kara çalıcı bir haberin etkisinin ne kadar uzun sürdüğüne dair çok önemli bir kanıt niteliğinde. Enflasyon oranı yüksek açıklandığında herkesçe hemen kabul görmekte, biraz düşük açıklandığında ise “TÜİK bilerek düşük gösterdi” diye eleştirilmektedir. Halbuki TÜİK, 5429 sayılı Kanun’ca belirlenmiş bireysel verilerde gizlilik ilkelerine riayet etmek kaydıyla oldukça şeffaf çalışan bir kurumdur. Üretilen tüm istatistikler, kullanılan yöntemleriyle birlikte resmi web sitesinde açıklanmaktadır. Her ay, enflasyon sepetine dahil olan ürünler, aylık fiyatlarıyla ve ağırlıklarıyla birlikte web sitemizde yer almaktadır. İstatistiksel hesaplama yöntemlerinden anlayan herkes, buradan enflasyonu kendisi de hesaplayabilir.
Son günlerde, özürlü bakım parası alan 500 bin işsiz (!) kişiyi TÜİK’in istihdamda gösterdiğine ve böylelikle işsizlik oranını düşük gösterdiğine ilişkin haberlerle karşılaşmaktayım. Bu durum bizi oldukça üzmektedir. Uluslararası tanım gereği, bir kişi engelli, hasta, yaşlı gibi bakıma muhtaç bir yakınına bakıyor ve bu hizmeti karşılığında bir ücret alıyor ise bu kişi istihdamda gösterilmektedir. Kaldı ki, istihdamda sayılmasalardı bile bu kişilerin işsiz sayılabilmeleri için; referans dönemde hiç gelir getirici işle uğraşmamış, son dört hafta içinde aktif iş aramış ve iş bulduğu takdirde 15 gün içerisinde işbaşı yapabilecek durumda olmaları (bu üç kriteri de karşılamaları) gerekir. Dolayısıyla her istihdamda olmayan kişi işsiz değildir. Hem işsiz tanımına uymayan hem de istihdamda olmayan ev hanımı, öğrenci, emekli v.b. kişiler “işgücüne dahil olmayanlar” şeklinde sınıflandırılmaktadır. Sonuç olarak, 500 bin işsizden söz etmek tamamen gerçek dışıdır. Uluslararası metodolojiyi kullanan tüm ülkelerde bu böyledir.
TÜİK, Avrupa standartlarında karşılaştırılabilir nitelikte, AB müktesebatlarına uyumlu yöntemler kullanarak istatistikler üreten bir kurumdur. Uygulamaya yönelik kritik karar aşamalarında, Avrupa Birliği İstatistik Ofisi (EUROSTAT), Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve konunun uzmanı akademisyenlerle değerlendirme yaparak nihai kararı vermektedir. Bu bağlamda, uluslararası metodolojiye ters düşecek hiçbir uygulama yapılmamaktadır.
Türkiye İstatistik Kurumunun, uluslararası istatistik camiasında saygın bir yeri vardır. Lider konumuyla, bölgemizdeki ülkelerin istatistik sistemlerin gelişmesine katkı sağlamaktadır. Ayrıca TÜİK, Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu’nun (UNECE) Avrupa İstatistikçiler Konferansı ile OECD İstatistik ve İstatistik Politikası Komitesi (CSSP) Yönetim Kurulu üyeliklerini başarı ile yürütmektedir.
İçinde bulunduğumuz bu zor şartlarda, personelimiz büyük bir özveriyle alandan veri derlemeye çalışmaktadır. Bilenler bilir, alandan veri derlemek gerçekten çok zordur. Onca uğraşlarımıza rağmen anketörlerimiz her gün, halen TÜİK’in ne olduğunu bilmeyen, istatistiksel veri derlemenin önemini ve toplumsal faydasını algılamakta zorlanan insanlarla karşılaşmakta ve onlardan veri derlemeye çalışmaktadır. Konunun önemini bilmeyen cevaplayıcılar da vereceği bilgileri manipüle etmeye çalışmaktadır. Mesela; harcama bilgilerini abartma, gelir bilgilerini ise düşük gösterme eğilimi sergilemektedir. Büyük uğraşlar, ikna çapaları, detaylı açıklamalar yapılarak, cevaplayıcılardan doğru veri derlenmeye gayret edilmektedir. Bir de medyada böyle olumsuz haberler çıkınca, alanda bizim işimiz çok daha zorlaşmaktadır. O nedenle, Dünya İstatistik Günü’nü kutladığımız bu günlerde, tüm vatandaşlarımızı bu konuda sorumlu davranmaya çağırıyorum.

Bu kurum hepimizin. İstatistiğe hepimizin ihtiyacı var. Doğru istatistik demek, doğru kararlar alınması demek ve doğru yatırımlar yapılması demektir.  Hizmetin etkin ve verimli bir şekilde yönlendirilebilmesi, doğru bilgi ile doğru istatistik ile olmaktadır. Emin olunmalıdır ki, TÜİK bu konuda her türlü yönlendirmeden uzak bir şekilde görevini yapmaya gayret göstermektedir. Bu vesileyle, hem veri kaynağımız hem de yararlanıcımız olan tüm kurum ve kuruluşlar ile vatandaşlarımıza saygı ve selamlarımı sunarım.

2 Eylül 2015 Çarşamba

Trafik kazalarını önlemek bizim elimizde

Türkiye İstatistik Kurumu tarafından 2014 yılına ilişkin Karayolu Trafik Kaza İstatistikleri 14 Temmuz 2015 tarihinde kamuoyu ile paylaşılmıştı. Ben burada kaza ve ölü-yaralı sayılarından ziyade trafik kazalarının nedenleriyle ilgili bilgi vermek istiyorum. Çünkü, kazalara neden olan etmenlerin farkına varabilirsek, bu kazaların önlenmesine yönelik tedbirlerin alınması için bir farkındalık oluşturabileceğimizi düşünüyorum. Bu amaçla, önce bazı verileri sizlerle paylaşalım:
Trafik kazalarının yüzde 89’u sürücü kaynaklı
Karayollarında ölümlü yaralanmalı kazaya neden olan kusurların yüzde 89’u sürücülerden, yüzde 9’u yayalardan ve geriye kalan yüzde 2’si ise yol, yolcu ve araçlardan kaynaklanmaktadır. Diğer bir ifadeyle, kazaların yüzde 98’i trafikte sürücü veya yaya olarak bulunan kişilerden kaynaklanmaktadır.
Kazaların başlıca sebebi hız limitlerine ve dönüş kurallarına uymamak
Sürücü kusurlarının yüzde 42’si hız kurallarına uymamaktan, yüzde 13’ü kavşaklarda geçiş önceliğine uymamaktan, yüzde 7’si dönüş kurallarına uymamaktan, yüzde 7’si manevraları düzenleyen genel şartlara uymamaktan kaynaklanmaktadır. Kısacası, hız limitlerine ve dönüş kurallarına uyulduğu takdirde sürücüden kaynaklı kazaların yüzde 70’i engellenebilir.
Yaya kaynaklı kazaya sebep olan kusurlar içerisinde, yüzde 49 ile geçit veya kavşak bulunmayan yerlerde geçiş kurallarına uymamak, yüzde 12 ile taşıt yolu üzerinde trafiği tehlikeye düşürücü hareketlerde bulunmak ve yüzde 11 ile trafik ışık ve işaretlerine uymamak, yüzde 7 ile karşıdan karşıya geçişlerde trafik kurallarına uymamak başlıca kusurlar arasında yer almaktadır. Özet olarak, yayaların trafik ışıklarına dikkat etmesi ve geçiş kurallarına uyması durumunda yaya kaynaklı kazaların yüzde 80’i engellenebilir.
Kazaya sebep olan yolcu kusurları içerisinde, kask kullanmamak yüzde 15, emniyet kemeri takmamak yüzde 11, trafiği güçleştirecek şekilde yola bir şey atmak veya dökmek yüzde 8’lik orana sahiptir.
Trafik kazasına sebep olan yol kusurları içerisinde en dikkate değer olanı, 2014 yılında yol kusurundan kaynaklı kazaların yüzde 31’ine sebep olan, “yol sathında gevşek malzeme bulunması” oluşturmaktadır. Yolda yer alan münferit çukurlar ve şerit çökmesi, diğer önemli yol kusurları arasında yer almaktadır.
2014 yılında taşıtın kusurlu olması nedeniyle meydana gelen kazaların yüzde 29’u lastik patlamasından ve yüzde 26’sı fren kusurundan kaynaklanmıştır.
En çok otobüsler ve çekiciler kaza yapıyor
Ölümlü yaralanmalı kazaya karışan taşıt türleri trafikte yer alan aynı türdeki taşıt sayısına bölünerek, oransal olarak en çok kazaya karışan taşıtlar belirlenmeye çalışılmıştır. Buna göre, 2014 yılında otobüslerin yüzde 3,3’ü, çekicilerin yüzde 3’ü, minibüslerin yüzde 2’si, kamyon, kamyonet ve otomobillerin yüzde 1,4’ü ölümlü yaralanmalı kazaya karışmıştır.
Traktör kazalarında ölüm oranı yüksek
Araç türüne göre ölü sayısı kazaya karışan araç sayısına bölünerek hangi araçlarda ölüm oranının yüksek olduğuna bakıldığında, en yüksek ölüm oranı yüzde 4,3 ile traktörlerde gerçekleşirken, bunu yüzde 1 ile çekiciler, yüzde 0,8 ile kamyonlar ve motosikletler ve yüzde 0,5 ile otomobiller takip etmiştir. Traktör kazalarında ölüm oranının diğer taşıtlara göre oldukça yüksektir.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME:
Yukarıda verilen bilgilerden de anlaşılacağı üzere, kazaların büyük çoğunluğu sürücü kaynaklıdır. Sürücülerin en sık yaptıkları hatanın ise hız limitlerine uymamak ve kavşaklar, dönemeçler v.b. yerlerde dikkatli olmamak ve dönüş kurallarına uymamak olduğu anlaşılmaktadır. Sürücülerin gerek yerleşim yerleri içerisinde, gerekse yerleşim yeri dışında –“nasılsa benden başka kimse yoktur” gibi düşünceye ve rehavete kapılmadan-dönüş kurallarına dikkat etmeleri gerektiğini düşünüyorum.
Trafikte en sık gördüğüm bir şey de, yolun en sağından seyrettiğimizi düşünürken ve sağda herhangi bir şerit yokken, bir aracın sağımıza aniden girmesi durumudur. Bu konu özel bir dikkat gerektirmektedir.
Kazalarda ölüm oranını azaltan en önemli faktör emniyet kemeri takmaktır. Toplumumuzda her geçen gün önemi daha çok anlaşılmaya başlanan emniyet kemeri, yolcular tarafından rahatsızlık verici bir aygıt olarak düşünülmemeli, tam tersi insanın hayatını garanti eden önemli bir araç olduğu akıldan çıkarılmamalıdır. Pek çok önemsiz kazada bile, emniyet kemeri takmayan yolcunun kafasını ön tarafa çarpması sonucu öldüğü yada sakat kaldığı bilinen bir gerçektir.
Bir diğer husus ise; SABIR’dır. Yaşamın günlük koşuşturmacası içerisinde, yolda, bankada, hastanede v.b. her yerde kuyruğa girip sıra beklemek durumunda kalan günümüz insanının tahammülü azalmış, giderek daha fazla sabırsız olmaya başlamıştır. Sabırsızlık ise insanı strese sokmakta ve hataya zorlamaktadır. O nedenle, mümkünse trafikteki gecikmeleri de dikkate alarak gidilecek yer için yola daha erken çıkmak gerekmektedir.
Kırmızı ışıkta bekleyerek, yayalara ve dönüş önceliği olan araçlara yol vererek örnek davranışlar içerisinde olursak, trafikteki diğer insanlara pozitif enerji yayacağımızı ve bu şekilde onların da kurallara uymalarını teşvik edeceğimizi inanıyorum.
Unutmayalım ki, insan hayatı çok değerlidir. Trafik kuralları gibi kendi hayatımızı ve başkalarının hayatını doğrudan ilgilendiren kurallara uymak, hepimiz için bir lüks değil, taşıdığımız önemli bir sorumluluktur.
Bizim inancımızda ve toplum yaşantımızda KUL HAKKI’nın tartışılmaz bir önemi bulunmaktadır. Trafik konusu da bu anlayış içerisinde düşünülmeli,  yaptığımız her kural ihlalinin birilerinin yaşam hakkını tehlikeye attığı akıldan çıkarılmamalıdır.

Özer COŞĞUN
TÜİK Van Bölge Müdürü

KAYNAK:
TÜİK, Karayolu Trafik Kaza İstatistikleri, 2014 Haber Bülteni
Haber bülteni için tıklayınız http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=18760

Not: Bu makalede ifade edilen görüşler tamamen yazarın şahsına ait olup, hiçbir şekilde Türkiye İstatistik Kurumu’nu bağlamamaktadır.


25 Ağustos 2015 Salı

Sosyal medya kullanımı nereye gidiyor?



TÜİK olarak her yıl yaptığımız Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırmasının 2015 yılına ait sonuçları geçtiğimiz günlerde kamuoyu ile paylaşıldı. Araştırmanın sonuçlarına göre, Türkiye’de bilgisayar kullanım oranı yüzde 55 iken, internet kullanım oranının 1 puan fazla, yani yüzde 56 olduğu görüldü. Van’ın içinde yer aldığı Ortadoğu Anadolu Bölgesinde ise bilgisayar kullanım oranının yüzde 37, internet kullanım oranın bundan 3 puan fazlası ile yüzde 40 olduğu tahmin edildi. Bölgemiz bilgisayar ve internet kullanım oranında Türkiye’de son sırada yer aldı.
Ülkemizde her 10 haneden 7’sinin internet erişimine sahip olduğu ortaya çıktı. Ortadoğu Anadolu Bölgesinin, internet erişimine sahip hane oranı açısından yüzde 66 ile Ege, İç Anadolu ve Karadeniz bölgelerini de geride bırakarak 12 bölge içerisinde 7’nci sırada yer aldığı göze çarpıyor.
Genişbant internet erişimine sahip hane oranı ülkemize yüzde 68 iken, Bölgemizde yüzde 62’dir. Ülkemizde hanelerin yüzde 37’si sabit genişbant bağlantı (ADSL, kablolu internet, fiber vb.) ile internete erişim sağlarken, yüzde 59’u mobil genişbant bağlantı ile internete erişim sağlamakta. Ortadoğu Anadolu Bölgemizde ise, sabit genişbant bağlantıya sahip hane oranı yüzde 19 iken, mobil genişbant bağlantıya sahip hane oranının yüzde 60 olduğu görülmekte.
Buradan, hanelerde sabit internet erişiminden ziyade mobil internet erişim oranının daha yüksek olduğu anlaşılmaktadır. Bölgemizin mobil genişbant bağlantıya sahip hane oranı açısından yüzde 68 ile TR1 İstanbul Bölgesinden sonra 2’nci sırada yer alması, çarpıcı bir sonuç olarak değerlendirilebilir. Bu veriye dayanarak, bölgemizde cep telefonu kullanım oranının görece yüksek olduğunu söyleyebiliriz.
Ülkemizdeki hanelerde masaüstü bilgisayar bulunma oranı yüzde 25, taşınabilir bilgisayar bulunma oranı yüzde 43 iken, cep telefonu (akıllı telefonlar dahil) bulunma oranı ise yüzde 97’dir. Dolayısıyla, her hanede artık telefon bulunmakta ve kullanılmaktadır. Telefon teknolojilerindeki ilerlemeler ve neredeyse piyasadaki her telefonda internet erişiminin bulunması ile, bireylerin internete erişim olanaklarının çok geliştiği söylenebilir.
Ev ve işyeri dışından internete erişim amaçlı kullanılan cihazlar içerisinde ilk sırayı yüzde 74’lük bir oranla cep telefonu almıştır.
Yaş gruplarına göre internet kullanımına bakıldığında, en fazla internet kullanımı yüzde77’lik bir oranla 16-24 yaş grubunda görülmektedir. Onu yüzde 72 ile 25-34 yaş grubu, yüzde 55 ile 35-44 yaş grubu takip etmekte ve ileri yaş gruplarına doğru internet kullanım oranı düşmektedir. Dolayısıyla, interneti en çok gençler kullanmaktadır.
Araştırmanın gerçekleştirildiği aydan önceki son üç ay (2015 Ocak-Mart) içinde internet kullanan bireylerin, internet üzerinden kişisel amaçlı yaptıkları faaliyetler içerisinde yüzde 81’lik bir oranla sosyal medya üzerinde profil oluşturma, mesaj gönderme veya fotoğraf vb. içerik paylaşma ilk sırada yer almaktadır. Diğer bir ifadeyle, internet kullanan bireylerin yüzde 81’i sosyal medyayı kullanmıştır. Bunu sırasıyla, online haber gazete yada dergi okuma (yüzde 70), sağlıkla ilgili bilgi arama (yüzde 66) ve metin, fotoğraf, görüntü yada video yükleme (yüzde 62) takip etmektedir. E-posta gönderime alma işlemi yapanların oranı yüzde 50, herhangi bir konu ile ilgili bilgi almak için internet kullananların oranı yüzde 47, internet bankacılığı kullanımı yüzde 29,  internet üzerinden mal-hizmet satışı yapanların oranı yüzde 21 iken, mal ve hizmet alımı yapanların oranı yüzde 19, toplumsal ve siyasal konularla ilgili görüşleri okuyan yada paylaşan kişilerin oranı ise yüzde 22’dir.
Sonuç ve Değerlendirme:
Yukarıda açıklanan bilgilerden yola çıkarak, cep telefonu üzerinden internet kullanımının çok yaygın bir hal aldığı ve cep telefonu üzerinden internette gerçekleştirilen faaliyetlerin başında sosyal medya kullanımının geldiği sonucunu çıkarabiliriz.  Nitekim, çevremizden edindiğimiz gözlemler de bu önermeyi doğrular niteliktedir.
Sosyal medya, çift taraflı ve eş zamanlı bilgi paylaşımına olanak sağlayan bir sanal ortamdır. Yeni bir iletişim ve haberleşme aracı olarak karşımızda durmaktadır. İçinde bulunduğumuz zamanda, sosyal medya gerçeğini görmezden gelmek imkansız görünüyor. Ancak, sosyal medyayı ne oranda ve ne şekilde kullanmalıyız? Sosyal medya bizim vaktimizin ne kadarını işgal etmeli? Bu sorulara acil bir cevap bulunması gerektiği kanaatindeyim.
Sosyal medya sayesinde herkes istediği içeriğe ulaşabilmekte, ilgilendiği konular hakkında bilgi toplayabilmekte, ilgi alanına yönelik arkadaş gruplarına katılarak aktif paylaşımda bulunabilmektedir. Dolayısıyla, insanoğlu sosyal medya sayesinde her türlü bilgiye anlık ulaşabilmekte ve bu bilgilerin oluşumuna katkı sağlayabilmektedir.
Ancak, sosyal medya ortamında bulunan her bilgi doğru ya da gerçek midir? Maalesef, sanal ortamda ciddi bir bilgi kirliliği mevcuttur. Bu bilgi kirliliği insanları ve toplumu yanlış yönlendirebilecek niteliktedir. O nedenle, sosyal medya ortamından bilgi edinirken bilginin kaynağına ve güvenilirliğine çok dikkat edilmesi gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle, sosyal medya kullanımında seçici olunması, nitelikli bilgi paylaşımına özen gösterilmesi, uzman yada yetkili olmayan kişiler tarafından paylaşılan bilgilere itibar edilmemesi ve uzmanı olunmayan konular -özellikle hassas konular- hakkında fikir yada bilgi paylaşılmaması büyük önem arz etmektedir.
Bunun yanında, sosyal medya bağımlılığı diye bir kavram ortaya çıkmıştır. Sosyal medya bağımlılığı, kişinin sosyal medya kullanımını bırakamaması, yemeyi, içmeyi,  işini, gücünü ve sorumluluklarını sürekli ertelemesi veya aksatması hali olarak adlandırılabilir. Sosyal medya bağımlılığı, insanları gerçek hayattan koparmakta, insanın dış dünya ile iletişimini zayıflatmakta, içine kapanmasına yol açmaktadır. Çevremizde adeta elindeki telefonun esiri olmuş gibi dolaşan insanlar görür olduk. Bu sebepten, sosyal medya bağımlısı olmamaya dikkat edilmeli, ölçülü kullanılmalı, sosyal medyanın bizi yapacağımız işlerden alıkoymasına izin verilmemelidir.
Sosyal medyanın doğru ve ölçülü kullanımı, sosyal medyanın zararları, sosyal medya kullanımının yol açabileceği tehlikeler, tehditler, sosyal medya suçları v.b. konularda toplum bilinçlendirilmeli, ayrıca bu konuların ortaöğretim ders kitaplarında yer alması sağlanmalıdır.

Özer COŞĞUN
TÜİK Van Bölge Müdürü

Kaynak:
Hanehalkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması 2015 Haber Bülteni

Not: Bu makalede ifade edilen görüşler tamamen yazarın şahsına ait olup, hiçbir şekilde Türkiye İstatistik Kurumu’nu bağlamamaktadır.

14 Mayıs 2015 Perşembe

Van'da Bebek Ölümleri

TÜİK tarafından açıklanan ölüm istatistiklerine göre Van’da 2013 yılında 3 bin 628 kişi ölmüş iken, 2014 yılında ölen sayısı 3 bin 428 olarak gerçekleşmiştir. Buna göre, bin nüfus başına düşen ölüm sayısını ifade eden kaba ölüm hızı 2014 yılında Van’da binde 3,2 olarak belirlenmiştir. Bu oranla, Van ili Türkiye’de kaba ölüm hızı en düşük olan 4’ncü il olmuştur.

Ölümlerin yaş gruplarına göre dağılımına bakıldığında, Türkiye’de 2014 yılında gerçekleşen toplam 390 bin 121 ölüm vakasının yüzde 48,6’sı (189 bin 665 kişi) 75+ yaş grubunda gerçekleşirken, ikinci olarak yüzde 11,1’i (43 bin 327 kişi) 70-74 yaş grubunda gerçekleşmiştir. Van ilinde ise bu tablo daha vahimdir: Ölenlerin yüzde 29,6’sı (1 015 kişi) 75+ yaş grubunda gerçekleşirken, bunu yüzde 14,9 (511 kişi) ile sıfır yaş grubu ölümler, diğer bir ifadeyle bebek ölümleri takip etmiştir. Van ilindeki bebek ölümlerinin en çok görüldüğü belli başlı ilçeler ise, Tuşba (117 kişi), İpekyolu (90 kişi), Erciş (78 kişi), Çaldıran (44 kişi) ve Edremit (40 kişi) olmuştur. İpekyolu ilçesinin nüfusunun Tuşba’dan büyük olduğu düşünülürse, bebek ölümlerinin Tuşba ilçesinde neden daha fazla olduğu ayrı bir araştırma konusudur.

Bin canlı doğum başına bir yaşını doldurmadan ölen bebek sayısını ifade eden bebek ölüm hızı, 2014 yılında Türkiye’de binde 11,1 iken, Van’da binde 16,8 olarak hesaplandı. Bu oranla Van ili 2014 yılında Türkiye’de bebek ölüm hızı en yüksek olan 5’inci il oldu. Kaba ölüm hızının en düşük olduğu illerden biri olan Van’ın, bebek ölüm hızında en yüksek iller arasında yer alması dikkat çekmektedir.
Bebek ölüm hızının en yüksek olduğu ilk dört il ise sırasıyla, Kilis (binde 25,7), Şanlıurfa (binde 17,9), Gaziantep (binde 17,7) ve Şırnak (binde 17,5) olmuştur. İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflaması (İBBS) Düzey-1’e göre Türkiye’deki toplam 12 bölge içerisinde, bebek ölüm hızının en yüksek olduğu bölgeler sırasıyla; TRC Güneydoğu Anadolu (binde 16,5), TRB Ortadoğu Anadolu (binde 14,6) ve TRA Kuzeydoğu Anadolu’dur (binde 13). Özetle, en yüksek bebek ölüm hızları doğu bölgelerinde görülmektedir. Bebek ölüm oranları, bir yerin gelişmişlik derecesini yansıtan en önemli göstergelerden biri olarak kabul edilmektedir.

Van’daki bebek ölümlerinin başlıca nedenleri, yüzde 40’lık oranla (202 kişi) perinatal dönemden kaynaklanan belirli durumlar ve yüzde 21’lik oranla (109 kişi) konjenital bozukluk ve kromozomla ilgili anomalilerdir. Perinatal dönem, gebeliğin 20’nci haftası ile doğumdan sonraki 7’nci gün arasında kalan zamanı; konjenital bozukluk ise, doğum sırasında bebekte gözlenen olumsuz durumları (doğum defektlerini) ifade etmektedir.

Bebek ölümlerine sebep olan risk faktörleri hamilelik öncesi dönem, hamilelik dönemi, doğum sırasında ve doğumdan sonra görülen risk faktörleri olarak dört kategoriye ayrılabilir. Hamilelik öncesi risk faktörleri arasında, anne yaşının 18’den küçük veya 35’ten büyük olması, iki gebelik arasının 2 yıldan az olması, akraba evliliği, annenin önceden ölü ya da zor doğum hikâyesinin olması, annede şeker, kalp veya böbrek rahatsızlığının olması ve sigara, alkol veya uyuşturucu kullanımı sayılmaktadır. Hamilelik döneminde ise, özellikle hamileliğin ilk üç ayında ilaç, radyasyon veya hastalık gibi zararlı etkenlere maruz kalmak, annede kansızlık, yetersiz beslenme, hamileliğin kısa sürmesi risk faktörleri arasında yer almaktadır. Doğum sırasında başlıca risk faktörü ise doğumun bilgisiz kişiler tarafından evde yaptırılmasıdır. Doğum sonrası görülen riskler arasında, doğum ağırlığının düşük olması, anne sütü ile beslenememe, yetersiz beslenme ve enfeksiyonlar yer almaktadır.

Bölgemizin durumunu ortaya koymak açısından bazı demografik verilerden bahsedelim: 2014 yılında, çocuk gelin oranının bir göstergesi olarak 16-19 yaşında evlenen kadınların toplam evlenen kadınlara oranı Türkiye’de yüzde 19 iken, Van’da yüzde 36’dır. Ortalama ilk evlenme yaşı Türkiye genelinde 23,7 iken Van’da 22’dir. 20 yaşından önce anne olan kadınların anne olan toplam kadınlara oranı Türkiye’de yüzde 6,3 iken, Van’da yüzde 10,4’tür. Toplam doğurganlık hızı Türkiye’de 2,17 iken, Van’da 3,52’dir. Ortalama hane büyüklüğü Türkiye’de 3,6 iken, Van’da 5,8’dir. 2011 yılında kişi başına gayri safi katma değerde (GSKD), Van, Muş, Bitlis ve Hakkâri illerini kapsayan TRB2 bölgemiz 3515 dolar ile Türkiye’de 26 bölge içerisinde son sıradadır. 2013 yılında yüz bin kişi başına düşen hastane yatak sayısı Türkiye genelinde 264 iken, Van’da 228 ile ortalamanın altındadır.

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME: Bu veriler ışığında yukarıda sayılan risk faktörlerinden; erken evlilik, akraba evliliği, iki gebelik arası sürenin az olması, yetersiz beslenme, enfeksiyonlara maruz kalma ve kırsal kesimde sağlık hizmetinden yeterli düzeyde yararlanamama gibi bölgemizde yaygın olarak karşılaşılan pek çok durumun, ilimizdeki bebek ölümlerinin başlıca nedenleri arasında yer aldığı düşünülmektedir. Ancak, hangi risk faktörlerinin bölgemizde daha etkin olduğunun belirlenmesi için detaylı araştırmalara ihtiyaç bulunmaktadır. Her koşulda, ebeveynlerin risk faktörleri hakkında bilinçlendirilmesi, ebeveynlere yeterli ve dengeli beslenme ile hijyen konularında eğitim verilmesi, birinci basamak sağlık kuruluşlarınca gebeliğin daha sıkı takip edilmesi, bölgemizde sağlık kurumlarının yaygınlaştırılıp doktor istihdamının artırılarak sağlık hizmetinin en ücra yerleşim yerlerine kadar ulaştırılmaya çalışılması önem arz etmektedir. Ayrıca, koruyucu sağlık hizmetlerine daha fazla önem verilmesi bebek ölüm oranlarını azaltabilir. İlimizin sosyo-kültürel ve ekonomik anlamda gelişimine paralel olarak, bebek ölüm oranlarının da kabul edilebilir seviyelere düşeceği değerlendirilmektedir.

12/05/2015
Özer COŞĞUN
TÜİK Van Bölge Müdürü

Not: Bu makalede ifade edilen görüşler ve öneriler tamamen yazara ait olup, hiçbir şekilde Türkiye İstatistik Kurumunu bağlamamaktadır.

KAYNAKLAR:
TÜİK, Konularına Göre İstatistikler (www.tuik.gov.tr)

ICD-10

23 Nisan 2015 Perşembe

Van'da mide kanseri vakaları

2014 yılında gerçekleşen ölümlerin nedenlerine göre dağılımı incelendiğinde; Türkiye genelinde ilk üç ölüm nedeni olarak, yüzde 40,4’ünü dolaşım sistemi hastalıkları, yüzde 20,7’sini iyi ve kötü huylu tümörler (kanserler) ve yüzde 10,7’sini solunum sistemi hastalıkları oluşturmaktadır. Van ilinde ise ilk üç ölüm nedeni sırayla yüzde 34,7 ile dolaşım sistemi hastalıkları, yüzde 22,7 ile iyi ve kötü huylu tümörler ve yüzde 9,4 ile solunum sistemi hastalıklarıdır. Bu verilere göre, Van ilinde kanserden ölüm oranının Türkiye ortalamasının 2 puan üzerinde olduğu göze çarpmaktadır.

Ölüme en çok sebebiyet veren kanser türlerine bakıldığında, Türkiye’de kötü huylu tümörlerden ölenlerin yüzde 31,1’ini solunum sistemi kanserleri (gırtlak ve soluk borusu, bronş, akciğerin kötü huylu tümörü), yüzde 9,0 mide kanseri, yüzde 8,4 lenfaid ve hematopoetik kanserler şeklinde liste uzayıp gitmektedir. Dolayısıyla, Türkiye genelinde en sık ölüme neden olan kanser türü olarak solunum sistemi kanserleri öne çıkmaktadır. Solunum sistemi kanserlerinin en büyük sebebini sigara v.b. tütün ve tütün ürünleri kullanımı oluşturmaktadır. Buradan, sigarayı bırakmanın ve sigaraya karşı verilen mücadelenin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.

Van ilinde en yüksek ölüm oranına sahip kanser türü ise yüzde 28,7 gibi çok yüksek bir oranla mide kanseridir. Bunu yüzde 18,4 ile solunum sistemi kanserleri takip etmektedir. Daha çarpıcı bir ifadeyle, Van toplam kanser türleri içerisinde mide kanserinden ölümde yüzde 28,2’lik oranla Türkiye’de ilk sırada yer almaktadır.

Mide kanserinin sebep olan risk faktörlerinin başında, tütsülenmiş, tuzlanmış, turşuya basılmış veya aşırı tuzlu yiyeceklerden zengin yiyeceklerle beslenme alışkanlığı gelmektedir.  Ayrıca, sigara kullanımı da mide kanseri riskini artıran etmenler arasında yerini almıştır. Van ilinde yüksek tuz oranına sahip otlu peynir, küp peyniri gibi peynir çeşitleri ile tuzlu inci kefali tüketiminin yaygın olduğu düşünüldüğünde, bu aşırı tuzlu diyetin Van’da mide kanseri vakalarının artmasına yol açtığını düşündürmektedir.

Sonuç olarak, sigara kullanımı gibi kötü alışkanlıklar ile sağlıksız beslenme alışkanlıklarının kanser vakalarına sebebiyet vermede ne derece etkili olduğu çarpıcı bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, Van’a özel olarak yüksek mide kanseri vakalarının önüne geçilmesi amacıyla, bir an önce aşırı tuz tüketim alışkanlığına son verilmesi; taze meyve-sebze gibi antioksidan vitaminler içeren gıdalar, A ve C vitamini içeren gıdalar ile sarımsak ve yeşil çay tüketiminin özendirilmesi gerekmektedir. Cari sağlık harcamalarının 2012 yılında 70 milyar 288 milyon TL’den 2013 yılında 79 milyar 702 milyon TL’ye yükseldiği; toplam sağlık harcamalarının GSYH’ye oranının ise 2012’de yüzde 5,2’den 2013’te yüzde 5,4’e çıktığı ve sağlık harcamalarının yüzde 78,5’inin genel devlet bütçesinden karşılandığı Ülkemizde, kötü alışkanlıklarla mücadeleye ve toplumu sağlıklı beslenme konusunda bilinçlendirmeye yönelik politikalara ağırlık verilmesi büyük önem arz etmektedir.

KAYNAKLAR:
TÜİK – 2014 Ölüm Nedeni İstatistikleri ve 2013 Sağlık harcamaları İstatistikleri
(http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=18855
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=16161)
Türkiye halk Sağlığı Kurumu Kanser Daire Başkanlığı (http://kanser.gov.tr)
Türkiye Kanserle Savaş Vakfı (http://www.kanservakfi.com)